"tarih kanla yazılmış olmasaydı gülünecek birşey olabilirdi.ama çatışma iblislerle kahramanlar arasında değil.bu yüzden özellikle dini terimlerle düşünmeye devam ettikleri ve insanları,kimsenin yaşayamayacağı bir cennet için kendi kanlı eylemlerini alet ettikleri müddetçe ayak altında kalarak kahramanları olan uluslar mutsuz olacaktır."
8 Aralık 2010 Çarşamba
kendimden kaçma umudu
" Dua edebilseydim, bütün kendimden kaçma umudunun benden alınması için dua ederdim.Arasıra dua etmak için yaptığım çabalar, dua ederek biraz değişeceğimi, güçsüzlüğümden kurtulacağımı umut edişim yüzünden başarısızlığa uğruyor, ve bunu anlar anlamaz yolun üzerinde olma umutlarımı kaybediyorum.Yol sözcüğü ile, son çare olarak kendimden kaçma umudunu anlatmak istiyorum.Bu umut benim cezaevimdir.Biliyorum bunu, bilgim cezaevini parçalamıyor, bana yalnızca cezaevimi, güçsüzlüğümü, anlamsızlığımı gösteriyor.Yeterince umutsuz değilim, ya da inançlı kişilerin dedikleri gibi , yeterince uysal değilim.Boyun eğ, özgür olacaksın, cezaevinden anlamsız ve güçsüz biri olarak çıkmayı ister istemez cezaevin parçalanacaktır, dediklerini duyabiliyorum."
Max Frisch,Stiller adlı yapıtından
25 Kasım 2010 Perşembe
Yalnız Adamlar-3
Youssef Rami-Solitude |
Yalnız Adamlar-2
Solitude Compressed-Phillipa K. Lack |
Kendileri ya da eşleri ellisine varmadan yatağını ayırır.Çocukların saygısızlığına ağlamazlar,belki de umursamazlar.Bazen gittikleri yere olmadık pahada hediyeler götürdükleri olur.Arasıra makamını tutturamadıkları şarkılar mırıldanırlar.Bazen kimseye göstermek istemedikleri yersiz tebessümlere saplanırlar.Tereddütsüz derim ki, hepsinin yüzünde nerelerden kaldığı belli olmayan sebepsiz seyirmeler olur.En çok da kuyrukta sıra kendilerine geldiğin de,cemaatte söz almak gerektiğin de ve de bir kadına laf etmek lüzum ettiğinde....
Yalnız Adamlar-1
straight on my way |
21 Kasım 2010 Pazar
Antigone-Bertolt Brecht
Çık zamanın bulutlarından
Ve yürü bir zaman, önümüzde
Sen ey dost, kendinden emin
İnsanların, korkunçlara
Korku salan o hafif
Adımlarıyla
Biliyorum, nasıl
Korktuğunu ölümden, ama
Onursuz bir yaşamdı, seni
Daha da korkutan.
Ve uzlaşmadın iktidardakilerle,
El uzatmadın karışıklık peşinde
Koşanlara, ne de unuttun ayıpları,
Bırakmadın otlar bitsin
Kötülüklerin üstünde.
Selam sana!
Bertolt Brecht, 1948
Çeviri:Ahmet Cemal
26 Ekim 2010 Salı
evimiz, yurdumuz yoktu.
Van Gogh-Paesaggio Marino |
11 Ekim 2010 Pazartesi
"Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!"
Elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma.
Hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi,
–Cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma.
Gezdir parmaklarını: Pürtük! Çünkü üzüm çöpleri…
Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.
Ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar!
Değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda.
Çiğnenir –çok çiğ çağ– ayaklar altında yabansı.
Sağlam olabilirdi, saplar aldattı bizi:
Üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ
Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!
Renkler, oldu bir kere, geçti, renkler…
Düşünmek gerekli başlarken, sen buna
Renk mi diyorsun? Ben serin–mavi
Ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında.
Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak. Mavi, ama bu
Kan oturmuş tırnaklardaki mavi. Geçti.
Geçti, sökülmez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana…
Sakladığım baharlar nerde bu kilim için,
Nerde yıllarca önce, ben sana…
Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda…
Çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde?
Hani beyaz, beyaz, beyaz… Beyazları ne yaptın?
Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış!
Bari biraz kışlarda… Çıplak, çok çiğ!
Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: Kara! Ben sana
Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ
Paslı borulardan katran, soba zifiri…
Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska
Parmaklarda kirli tütün sarısı.
Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…
En güzel renk mi, çok az! Eğreti, kaçamak, belki!
Belki kimi gecelerde ekleme
Sevinçlerden gelme çağla yeşili –Yanlış
Eğrelti otlarının yitik yeşili yani,
İki başlı kartalların ölü gözlerinde–
–ki belki– çok az!
Sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda
Kimi günler bir süre hani ayaküstü
Çekingen bir gülüş, çekingen çok çiğ çevre
Pörsük pembe, solgun güllerde, belki biraz!
Heyy! Bu kilimdeki bu bir sürü merteğin
İşi ne? Çok çiğ! Kendi gözümüzde
Çöpler vardı, karartmış önümüzü.
Çöpler, yeterdi kilimde, bol –çok, çiğ, çağ–
Ama onlar mertek, doğru, çok çiğ!
Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü…
Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı,
Bu çürük iplik, bu ensiz atkı,
Bizim!
Behçet Necatigil
29 Ağustos 2010 Pazar
Barış
çölün yalnızlığında ilerleyen yüzlere
ot ve ateş giyinmiş Doğu'ya
denizin yıkadığı toprağa
ve onun sevdasına barış
yağmurlarını verdi bana baş döndürücü çıplaklığın
kendini bana adıyor yıldırım
benim bağrımda olgunlaştı zaman
bak işte Doğu'nun parıltısı kanım
su çeker gibi çek beni ve yok ol
yitir beni yankısı ve şimşeği var oylukların
su çeker gibi çek beni gövdemle örtün
nirengidir ateşim ve yıldızdır
yön yaramdır benim
heceliyorum
bir yıldızı heceliyorum resmini çiziyorum
kaçaktır yurdumda yurdum
heceliyorum onun çizdiği yıldızı
yenik günlerinin ayak izlerinde
gecende bir çocuğu daha var mı tarihimin?
14 Haziran 2010 Pazartesi
Yeniden Merhaba Diyeceğim Güneşe
Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
Gövdemde akan nehirlere
Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
Benimle birlikte kuru mevsimlerden geçen
Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
Yeniden merhaba diyeceğim
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle
Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
Yeniden merhaba diyeceğim.
Furuğ Ferruhzad
çeviren: Cavit Mukaddes