8 Aralık 2010 Çarşamba

kendimden kaçma umudu

                                                  Solitude-1893 Alexander Harrison

        " Dua edebilseydim, bütün kendimden kaçma umudunun benden alınması için dua ederdim.Arasıra dua etmak için yaptığım çabalar, dua ederek biraz değişeceğimi, güçsüzlüğümden kurtulacağımı umut edişim yüzünden başarısızlığa uğruyor, ve bunu anlar anlamaz yolun üzerinde olma umutlarımı kaybediyorum.Yol sözcüğü ile, son çare olarak kendimden kaçma umudunu anlatmak istiyorum.Bu umut benim cezaevimdir.Biliyorum bunu, bilgim cezaevini parçalamıyor, bana yalnızca cezaevimi, güçsüzlüğümü, anlamsızlığımı gösteriyor.Yeterince umutsuz değilim, ya da inançlı kişilerin dedikleri gibi , yeterince uysal değilim.Boyun eğ, özgür olacaksın, cezaevinden anlamsız ve güçsüz biri olarak çıkmayı ister istemez cezaevin parçalanacaktır, dediklerini duyabiliyorum."
                                                                    Max Frisch,Stiller adlı yapıtından

25 Kasım 2010 Perşembe

Yalnız Adamlar-3

            Kimi zaman onları bir sabah kahvesinde, eli çenesin de iri gözleriyle dalmış bulursunuz.Hayli zaman sonra irkilip, kendilerinin farkın da olmayan insanlara gülümserler.En çok kapıya gelen satıcıdan, para isteyen dilenciden, ve insan yanın da garsona seslenmekten korkar, el ayak dolaştırırlar.
Youssef Rami-Solitude
        Yüzlerine bakılacak kadar yakışıklı oldukları halde çokça iyi kadın bulamazlar.Buldukları öylesi kadınlara da kölelik yapmaktan hoşnut olurlar.Ama tabii ki o hoşnutluk, en ziyade ilk defa iki kişi olmanın verdiği hoşnutluktur.
        Yalnızlık kötüdür.Ama ne ilginçtir ki, yalnız kalmamayı bilmemek,daha da kötüdür.Çünkü yalnız kalmayı bilmeyen, insana mecburdur.Hiç insana mecbur oldunuz mu?Her söylediğine gülmenizi bekleyen, her söylediğini tasdik ettiren, kendinden başka kimsenin konuşmasına izin vermeyen, her söylediğinizi düzelten, içki sofralarında ısmarladığı rakıyı burnunuzdan getiren insana mecbur oldunuz mu?

 M. Emin Ceylan(Aylak Bilgi)

Yalnız Adamlar-2

           Daima başarısız olsalarda, hayatlarının bir anın da yada bir uğraşısında çarpıcı bir başarı göstermişlerdir.Yatmadan önce kurulan hayallerde, bu mevzi başarının bütün yaşama genelleştirildiği olur.Sıklıkla ağlamak zevk verir, her ağlamadan sonra tekrar tekrar yeminler edilir.Her yeminden sonra, sokağa çıktığı birinci saatten itibaren sabun kalıbı gibi adamnların karşısında yemininden döner, kendini ezilmeye koyuverir,başsız koyun gibi sürüklenir.Bazen kendi kendine söylenerek gider ve yeniden karşılaşır sabun klalıbı adamla ve bir utanma basar, teslim olur.Evlenemez, evlense de eve bakamaz, eve baksa da karısı aldatır, karısı aldatmasa da çocukları sevmez.İçinden en çok hayallerini, dışından da sıklıkla tek bir şeyi sever ve çoğu kez bir kuş, bir kedi yada balık olabilir bu.
Solitude Compressed-Phillipa K. Lack 
          Pazarlık edemezler, maaş artışı isteyemez, borç isteyene direnemezler.Hiçbir zaman iyi iş çıkartamazlar.
Çalışamama nedenlerini zararsız yalanlanlar söyleyerek açıklarlar,Asla bir koruyanı, bir destekçisi, bir borç vereni ya da bayram da aşure getireni olmamıştır.
      Kırk yılda bir olur da düğün de dernekte, başkan seçilirlerse; bazen ali kıran, başkesen; bazen patavatsız, bazen dilsiz, sessiz, bazen de terkedip giden olurlar.
       Kendileri ya da eşleri ellisine varmadan yatağını ayırır.Çocukların saygısızlığına ağlamazlar,belki de umursamazlar.Bazen gittikleri yere olmadık pahada hediyeler götürdükleri olur.Arasıra makamını tutturamadıkları şarkılar mırıldanırlar.Bazen kimseye göstermek istemedikleri yersiz tebessümlere saplanırlar.Tereddütsüz derim ki, hepsinin yüzünde nerelerden kaldığı belli olmayan sebepsiz seyirmeler olur.En çok da kuyrukta sıra kendilerine geldiğin de,cemaatte söz almak gerektiğin de ve de bir kadına laf etmek lüzum ettiğinde....
 
M. Emin Ceylan(Aylak Bilgi)

Yalnız Adamlar-1

          Yalnızlık zorluk, inatlık ve hatta "sakatlık" gibi birşeydir.Çok yalnız insan gelmiş geçmiş görünse de bu dünyadan gerçek yalnız insanöyle sık bulunan bir "meret" değildir her zaman!.Yalnız insanların fasılalarla toplumun kadrine uğramaları mutlaktır...Önemli bir kısmının tımarhane köşelerinde çürüdüğünü söyleyebiliriz.İstinasız hepsinin alkolle sıkı fıkı arkadaşlığı vardır.Hepsinin hayalinde asla ulaşılamamış kadınlardan ötürü hiçbir kadına bulaşamamıştır.Ve sonunda da tam bir toplum kaçağı olur çıkarlar.
straight on my way
        Hayalleri vardır, durdurulamaz ve anlaşılamaz.Ağlamaları vardır,bir üzüntüye karşılık gelmeyen.Uykuları vardır zamansız.Uykusuzlukları vardır bitmeyen.Zaferleri vardır bilinmeyen.Korkuları vardır, korkusuzluk gibi görünen.Mutlaka bir aileleri vardır bilinmeyen.Gene de kadınları vardır,işbilen ,adamın önüne ekmek koyan ve de her işe çomak sokan telaşlı.
         Ve her daim titrek sesleriyle konuşup, cümlenin sonunu tamamlayamadan, başkalarının araya girmesiyle kesilip dilsizleşirler.Bazen sözüm kesilmesin diye yutkunarak,alelacele ve çok hazırlanarak konuşurlar.Bazen bir ün mü gelir yoksa başka bir şey mi olur, ortalıklardan çekilip, yeniden kendilerini onarmak için uzun uzadıya bir köşeden felsefelerini yenilerler....

   M.Emin Ceylan (Aylak Bilgi) 

21 Kasım 2010 Pazar

Antigone-Bertolt Brecht

Antigone

Çık zamanın bulutlarından
Ve yürü bir zaman, önümüzde
Sen ey dost, kendinden emin
İnsanların, korkunçlara
Korku salan o hafif
Adımlarıyla

Biliyorum, nasıl
Korktuğunu ölümden, ama
Onursuz bir yaşamdı, seni
Daha da korkutan.

Ve uzlaşmadın iktidardakilerle,
El uzatmadın karışıklık peşinde
Koşanlara, ne de unuttun ayıpları,
Bırakmadın otlar bitsin
Kötülüklerin üstünde.
Selam sana!

Bertolt Brecht, 1948

Çeviri:Ahmet Cemal 

26 Ekim 2010 Salı

evimiz, yurdumuz yoktu.

Van Gogh-Paesaggio Marino 
 evimiz, yurdumuz yoktu..gerçekte bizi bi yerlere bağlayan köklerimizde..tutunabileceğimiz yaşadığımız ve varolduğumuza dair kırık dökük birkaç resimden oluşan umutlardı yanılsamalara dahil..
  


belki zamanı tüketiyorduk bekleyerek belki de yürümeye çalışıyorduk anlık reflekslerle...herşeye ve herkese isyan etsek de kılımız kıpırdamıyordu kanıksama ile acz arasındaki gelgitlerle boğuşurken sonsuz olasılıkların içinde olası en boktan figüranlar olarak hep kurgunun olmasa da olur istatistiklerinde yer almaktan öteye geçemiyorduk ve yazgı hükmünü yerine getirmekten bir kez olsun feragat etmeye yanaşmazken düşen ne hikmetse hep biz oluyorduk vs vs.

akintiyakarsiakintininicinde

11 Ekim 2010 Pazartesi

"Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!"

KİLİM

Kilimde incir çekirdekleri –parlak, pahalı
Elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma.
Hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi,
–Cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma.
Gezdir parmaklarını: Pürtük! Çünkü üzüm çöpleri…
Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.

Ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar!
Değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda.
Çiğnenir –çok çiğ çağ– ayaklar altında yabansı.
Sağlam olabilirdi, saplar aldattı bizi:
Üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ
Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!

Renkler, oldu bir kere, geçti, renkler…
Düşünmek gerekli başlarken, sen buna
Renk mi diyorsun? Ben serin–mavi
Ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında.
Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak. Mavi, ama bu
Kan oturmuş tırnaklardaki mavi. Geçti.
Geçti, sökülmez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana…

Sakladığım baharlar nerde bu kilim için,
Nerde yıllarca önce, ben sana…
Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda…
Çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde?
Hani beyaz, beyaz, beyaz… Beyazları ne yaptın?
Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış!
Bari biraz kışlarda… Çıplak, çok çiğ!
Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: Kara! Ben sana
Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ
Paslı borulardan katran, soba zifiri…
Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska
Parmaklarda kirli tütün sarısı.
Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…

En güzel renk mi, çok az! Eğreti, kaçamak, belki!
Belki kimi gecelerde ekleme
Sevinçlerden gelme çağla yeşili –Yanlış
Eğrelti otlarının yitik yeşili yani,
İki başlı kartalların ölü gözlerinde–
–ki belki– çok az!
Sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda
Kimi günler bir süre hani ayaküstü
Çekingen bir gülüş, çekingen çok çiğ çevre
Pörsük pembe, solgun güllerde, belki biraz!

Heyy! Bu kilimdeki bu bir sürü merteğin
İşi ne? Çok çiğ! Kendi gözümüzde
Çöpler vardı, karartmış önümüzü.
Çöpler, yeterdi kilimde, bol –çok, çiğ, çağ–
Ama onlar mertek, doğru, çok çiğ!

Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü…
Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı,
Bu çürük iplik, bu ensiz atkı,
Bizim!

Behçet Necatigil

29 Ağustos 2010 Pazar

Barış

Barış

çölün yalnızlığında ilerleyen yüzlere
ot ve ateş giyinmiş Doğu'ya

denizin yıkadığı toprağa
ve onun sevdasına barış

yağmurlarını verdi bana baş döndürücü çıplaklığın
kendini bana adıyor yıldırım
benim bağrımda olgunlaştı zaman
bak işte Doğu'nun parıltısı kanım
su çeker gibi çek beni ve yok ol
yitir beni yankısı ve şimşeği var oylukların
su çeker gibi çek beni gövdemle örtün
nirengidir ateşim ve yıldızdır
yön yaramdır benim
heceliyorum
bir yıldızı heceliyorum resmini çiziyorum
kaçaktır yurdumda yurdum
heceliyorum onun çizdiği yıldızı
yenik günlerinin ayak izlerinde

ey sözün külü
gecende bir çocuğu daha var mı tarihimin?

adonis

14 Haziran 2010 Pazartesi

Yeniden Merhaba Diyeceğim Güneşe



Yeniden Merhaba Diyeceğim Güneşe

Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
Gövdemde akan nehirlere
Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
Benimle birlikte kuru mevsimlerden geçen
Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
Yeniden merhaba diyeceğim
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle
Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
Yeniden merhaba diyeceğim.

Furuğ Ferruhzad
çeviren: Cavit Mukaddes